Ne Ekersen Onu Biçersin: Hayatın Gerçekleri
“Ne ekersen onu biçersin” atasözü, hayatın en temel gerçeklerinden birini yansıtan derin bir anlam taşır. Bu söz, insanın eylemleriyle ve emekleriyle doğrudan bağlantılı olarak, gelecekteki sonuçların belirli olacağını anlatır. Bir insan ne kadar çaba harcar, ne kadar samimi ve kararlı olursa, karşısına çıkan fırsatlar ve başarılar da o kadar anlamlı ve değerli olacaktır. Tıpkı tarlasında emek veren bir çiftçinin, ekinlerini büyütmek için gösterdiği özenin karşılığını alması gibi, hayat da gösterilen çaba ve sorumlulukla şekillenir. Bu atasözü, sadece tarımla değil, yaşamın her alanında geçerlidir; iş hayatında, ilişkilerde ve kişisel gelişimde de aynıdır. Ne ekersek, ne kadar çaba gösterirsek, o kadar verim alırız. İşte ne ekersen onu biçersin ile ilgili hikaye sizlerle.
Ne ekersen onu biçersin hikayesi
Bir zamanlar küçük bir köyde yaşayan Ali adında genç bir çiftçi varmış. Ali, çalışkanlığıyla değil ama tembelliğiyle köyde nam salmış. Toprağı bereketli, suyu bol bir arazisi olmasına rağmen, çalışmaktan hoşlanmadığı için tarlasını ihmal eder, zamanını kahvede oturup hikâyeler dinleyerek geçirirmiş.
Bir gün köyün yaşlı bilgesi Derviş Efendi, Ali’nin yanına oturmuş ve ona demiş ki:
“Evlat, unutma; ne ekersen onu biçersin.”
Ali gülümseyerek cevaplamış:
“Merak etme Derviş Amca, toprağım zaten iyi, nasılsa bir şeyler çıkar.”
Derviş Efendi başını sallamış, daha fazla konuşmadan kalkıp gitmiş. Bahar gelince köydeki herkes tarlasını sürmüş, tohumlarını ekmiş. Ali ise yine kahvede pineklemeye devam etmiş. Sadece bir köşeye birkaç avuç buğday savurmuş, geri kalan tarlasını nadasa bırakmış.
Aylar geçmiş. Yaz sonunda köylüler, emeklerinin karşılığını almak için hasada girişmişler. Herkesin ambarları buğdayla dolarken, Ali’nin tarlasından çıkan şeyler çok farklıymış: İki üç cılız başak, bolca diken ve yabani ot.
Ali hayal kırıklığıyla Derviş Efendi’nin yanına koşmuş:
“Ben de tohum attım ama tarlam neden bomboş?” diye sormuş.
Derviş Efendi hafifçe gülümsemiş:
“Evlat,” demiş, “toprağın dili vardır, kulak verir çalışana. Sevgi ister, emek ister. Sen sadece bir avuç buğday savurdun. Toprak da sana o kadarcık karşılık verdi.”
Ali başını önüne eğmiş. O gün kahvedeki sandalyeye oturmak yerine tarlasına dönmeye karar vermiş.
Sonraki baharda Ali, sabahın erken saatlerinde tarlasını sürmüş, gübrelemiş, özenle tohumlarını seçip ekmiş. Her gün tarlasına uğramış, çıkan yabani otları temizlemiş, su yollarını açmış. Yıl boyunca çalışmaktan yorulmuş ama hiç şikayet etmemiş.
O yaz köyde herkes hasada başladığında Ali’nin tarlası altın sarısı başaklarla dolup taşmış. Ambarı o kadar buğdayla dolmuş ki, satmak için kasabaya bile götürmüş. Yıllardır ilk kez emeğinin karşılığını almanın verdiği huzurla geceyi yıldızların altında geçirmiş.
Köyün gençleri Ali’yi örnek almaya başlamış, Ali ise ne zaman biri ona başarısının sırrını sorsa, yüzünde bilge bir gülümsemeyle şu cevabı vermiş:
“Ne ekersen, onu biçersin.”
Ve o günden sonra Ali, sadece toprağında değil, hayatında da çalışkanlığı ve sabrıyla meyveler toplamış.